Biraz görmemişlik ama sabah uyandığımda dışarıda kar yağdığını görünce fotoğraf makinemi açıp birkaç resim çektim evin camından. Ondan önceki gün çok güzel bir yağmur yağıyordu, çok ferah, temiz bir hava vardı dışarıda. Karın yağışı da güzeldi ama bunu paylaşacak hiçbir arkadaşım olmadığı için evden dışarı çıkamadım ve başka fotoğraf da çekemedim. Karın yağması, yani bu güzellik böyle evin camından çekilmiş birkaç fotoğrafla yok oldu gitti. Eve hapsolduk, bazen elektrikler gitti, internet ve sular da kesildi, sobayı yaktım ısındım. Kar yağarken bir şehir turu atmak isterdim, etraf karlar altındayken gördüklerimin resmini çekmek, fotoğraf sanatçısı(!) havalarına girip çeşitli açılar yakalamak vs. İşte mutluluk böyle bir şey, her anı yaşayabilmek. Yağış artık kesildi, etraf buz tutmaya başladı ve çamur var caddelerde. Şimdi de evde oturup çalışma vakti mesela.
Bu kar yağmasının olumlu bir tarafı dairede işlerin duracak olması. En azından önümde duran işlere bakabileceğiz, pek fazla gelen giden olmayacak, biz de bir yerlere gidemeyeceğiz. Yapılacak çok fazla iş vardı zaten, en azından hafta sonları ve akşamları mesai saatleri dışında çalışmayacağız. Böyle bir olumlu tarafı var, keşke bir ay boyunca böyle kar yağsa ve yollar kapansa. Bu blog sayfasının başında yazın bitişine üzüldüğümü söylüyordum, sanırım aynı mantıkla; kavurucu sıcaklarda ya da dondurucu soğuklarda işler duruyor ve soluk alabiliyoruz.
Buradan şöyle bir sonuç çıkarıyorum ki, Vezirköprü'deki çalışma hayatımın 20. ayında, işimden nefret ediyorum. Hiç sevmiyorum, çalıştığım iş bana çok itici geliyor, bir soğukluk, bir tiksinti, bir antipati uyandırıyor bende. Başka hiçbir şey değil. Tek bir dakika bile durmak istemiyorum, tek bir şeyini bile duymak, görmek, konuşmak istemiyorum. Bir imkanım olsaydı kesinlikle istifa eder giderdim. Belki daha da kötü olursa istifa edip bir maceraya atılırım, ama şimdilik bu çok zor gözüküyor.