19 Kasım 2011 Cumartesi

AB sözlüğü

Burada yazılanları, Avrupa Birliği ile ilgili bazı kavramların ele alındığı bir sözlük denemesi olarak adlandırabiliriz. Bu denememiz büyük oranda Guglielmo Carchedi'nin "Başka Bir Avrupa İçin" isimli kitabından yararlanılarak yazılmıştır.

Avrupa Birliğinde Demokrasi Eleştirisi:  Avrupa Parlamentosunun(seçilmişler) bir danışma organı konumunda olup yürütmenin esas olarak Avrupa Komisyonu(atanmışlar) tarafından yapılmasını ifade eder. Kimi stratejik ve ekonomik konular haricinde Parlamento kararlarının bağlayıcı niteliği yoktur. En basit şekliyle, Komisyon yasa tasarılarını hazırlar, Konsey ise kabul ya da reddeder.

Avrupa Birliği Marşı: Büyük müzisyen Ludwig van Beethoven'ın 9. senfonisinin son  bölümü Avrupa Marşı olarak kabul edilmiştir. Eser Schiller'in Neşe'ye Övgü şiirinden esinlenerek yazılmıştır.

Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası: Avrupa'nın büyük sanayi ve sermayesini temsil eden 1983'te kurulmuş bir oluşumdur. AB içindeki en önemli lobilerden bir tanesidir, yaklaşık on adet çalışma grubuna sahiptir, neoliberal politikaların kurumsallaştırılmasının arkasındaki güçtür. Her türlü komplo teorisinin ötesinde, AB'nin kapitalist yapısı dikkate alındığında Birliğin bu şirketlerin güdümünde olmasının gayet doğal olduğu görülecektir. Aynı şekilde sendikalara da birkaç göstermelik rol verilmesi de hayretle karşılanmamalıdır.

Doğu Ortaklığı: AB'nin Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Moldova ile  7 Mayıs 2009 Prag zirvesiyle gerçekleştirdiği bir dizi anlaşmadır. AB'nin etki alanını bölgeye geliştirme ve muhtemelen enerji alanında işbirliği yapılması planları bulunmaktadır. Bu ülkeler için çeşitli yardımlar ve ünlü reform paketleri düşünülse de "tam üyelik" yakın zaman için gündemde yoktur.

ECU: 1979 yılında kullanılmaya başlamış Avrupa Para Birimidir, 1999 yılında yerini Avro'ya bırakmıştır. Yalnız ECU, Avro gibi gerçek bir para değil, merkez bankaları arasında ödeme yükümlülüklerini ifa etmekte kullanılan bir hesap birimi niteliğindeydi. Merkez bankaları ellerindeki ECU miktarını altın ve dolar rezervleriyle değiş tokuş yapabiliyordu. Bu durum ABD ekonomisinin AB üzerindeki üstünlüğünü vurgular. Bundan dolayı Avro'ya geçiş, aynı zamanda ABD dolarına bir meydan okuma niteliğindedir.

Farklı Gelişmişlik Düzeyi: AB için belki en önemli sorun üye ülkelerin farklı gelişmişlik düzeylerinde bulunmasıdır. Buna göre, birlik içinde alınan bir kararın üye ülkelerde sonuçları farklı olabilmektedir.
Günümüzde bu farklılık düzeyinin çözümünü AB'nin ABD gibi bir federal yapıya kavuşması olarak gören düşünceler yoğunluktadır. Buna göre Ulus devletler AB'nin bir federatif yapı kurmasına engel olurken, federatif yapının olmayışı birlik içinde karar alma mekanizmasında aksaklıklara neden olmaktadır. Örneğin şu günlerde krizde olan Yunan ekonomisini Birlik kolaylıkla ekonomik yardımlarla kurtarabilirdi. (Zaten çok küçük Yunan Ekonomisini kurtarmak birliğe ciddi bir sarsıntıya neden olmazdı) Federatif yönelimler her şeyden önce Birlik içindeki demokratik yapıyı sarsıntıya uğratırken, bu yöndeki adımlarla büyük devletlerin çıkarları daha çok temsil edilir olacaktır.
Farklı gelişmişlik düzeyindeki ulus devletler Avrupa Birliğinin önündeki en büyük açmazdır ve bu durum bir eşitlenmeye doğru kesinlikle gitmeyeceğinden Birliğin her an yeni sorunlara gebe olduğu açıktır ve ileride bir dağılmanın gerçekleşmesi dahi şaşırtıcı olmayacaktır. Şu andaki kriz içerisinde Yunanistan'ın Euro bölgesinden çıkma (ya da güçlü Almanya'nın Mark'a geri dönmesi) fikirlerinin ortada dolaşması bu durumun bir ispatı niteliğindedir. 

İngiltere'nin Üyeliği: İkinci Dünya savaşının ardından İngiltere bir dünya gücü olarak oynadığı rolü sürdürebileceğine inanıyordu. Buna bağlı olarak AET 1958 yılında İngiltere olmadan kuruldu. Sonraki gelişmeler İngiltere'nin aleyhine işledi. İngiliz ihracatı sömürge Commonwealth ülkelerinden Batı Avrupa'ya kaydı, İngiliz sanayisi birleşip güçlenen Avrupa firmalarıyla rekabet edemeyeceğini gördü. Sterlin uluslararası para olma özelliğini yitirdi, İngiliz mali gücü sarsıldı. 1961'de müzakerelere başlanmasına rağmen yine de İngiltere'nin üyeliği ancak 1973 yılında gerçekleşebilmiştir.

Maastricht Anlaşması: 1992 yılında imzalanan bu anlaşmayla Avrupa Topluluğu Avrupa Birliği adını almıştır.
Doksanların başında Avrupa'da büyük değişimler olmuş, Sovyetler Birliği dağılmış ve iki Almanya Ekim 1990'da birleşmiştir. Doğu Avrupa ülkeleri AB'ye üye olurken büyük devletler onlar üzerinde politik üstünlük kurmayı planlıyordu. Bunun için yapılan kimi değişikliklerde(bazı konularda oybirliğinden nitelikli çoğunluğa geçiş gibi) resmi gerekçe "hantallığı" azaltmaktı. Fransa birleşmiş Almanya'nın gücünden ürküyordu. Genişleme, Almanya'nın bu güçlenmesini sınırlayacaktı.

Maastricht Kriterleri: Maastricht kriterleri, AB ülkeleri için bir dizi sıkı mali kuralları barındırır. Bu kriterlerin pratikte uygulanabilirliği pek tartışmalıdır. Hele Birlik içinde bir dizi küçük ekonomi düşünüldüğünde gerçekleşmeden çok uzak olduğu görülecektir. Kriterler şu şekildedir: 
  • Toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi performans gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile, ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir. 
  • Üye ülke devlet borçlarının GSYİH’sına oranı %60’ı geçmemelidir. 
  • Üye ülke bütçe açığının GSYİH’sına oranı %3’ü geçmemelidir.
  • Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibariyle, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmayacaktır.
  • Son 2 yıl itibariyle üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır.
Nice Anlaşması: Başlangıçta 6 üye ile kurulan Avrupa Birliği 2004'te çoğu Doğu Avrupa'dan 10 ülkenin katılımıyla  25 üye sayısına ulaşacaktı. Buna göre yeni düzenlemelerin yapılması, güç dağılımının yeniden belirlenmesi gerekiyordu. Bu amaçla Aralık 2000'de Nice şehrinde yapılan Avrupa Zirvesinde alınan kararlar, 26 Şubat 2001'de imzalandıktan sonra 1 Şubat 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2001'de yapılan referandumda İrlanda Halkının anlaşmaya Hayır demesi, AB kaynaklarının yeni katılacak ülkelere akmasından doğan çekince ile açıklanır. Buna karşılık Birliğe yeni gelecek ülkelerin zenginliklerinden tüm AB vatandaşlarının yararlanacağı söylemi sonunda İrlandalıları ikna etmiş olacak ki, yapılan ikinci referandumda anlaşma İrlandalılar tarafından kabul edilmiştir. Yine de benzer kaygılarla 2005'te Fransa ve Hollanda anayasayı referandumda reddetmiştir. 

Anlaşmada, 20 üyeli Avrupa Komisyon'unda, 5 büyük ülkenin (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya) ikişer oy hakkı bulunuyordu. Bu ülkeler birer oy hakkından vazgeçti ve Komisyon'daki üye sayısı 25'e çıkarıldı. Bundan sonra yeni ülkeler AB'ye katılsa bile komisyondaki üye sayısı değişmeyecek -25'le sınırlanacak- ve komisyon üyeleri rotasyon yoluyla oluşturulacaktı. Parlamentoya baktığımızda ise, 1 Ocak 2005'ten geçerli olmak üzere parlamenter sayısının 626'dan 732'ye çıkarıldığını ve bu sayının ülkelere dağılımında değişikliklerin yapıldığını görürüz. Esas karar alma organı olan Konsey'de de benzer değişikliklere gidilmiş, oybirliği yerine salt çoğunluk uygulamaları genişletilmiştir.

Tek Avrupa Senedi: AB Ülkeleri 1970-80 arasındaki ekonomik durgunluğu klasik keynesyen yöntemlerle(sübvansiyonlar, özel zararların kamulaştırılması, kamu ihaleleri) aşmaya çalışmışlardı. Bu süreç Topluluk tarafından hemen hemen hiç kontrol edilemedi. 1987 yılında yürürlüğe giren TAS, ekonomik anlamda bu süreçte yaşanan sklerozu gidermeye yöneliktir. Nitekim 5 yıl sonra yürürlüğe girecek Maastricht kriterleri sıkı bir mali disiplini içerir.