Çağdaş Türk romanını okumaya İnci Aral’ın “Mor” (2004 Orhan Kemal Roman ödüllü) kitabıyla başladım. Son yıllarda ödül kazanmış eserler arasında bakınırken konusu itibarı ile bu kitapta karar kılmıştım. Roman benim alıştığım tarzdan farklı bir dünya sunuyordu, bundan dolayı biraz sarsıldım. Kitap oldukça karanlıktı, karakterlerin birçoğu ahlakı bozulmuş, kötü insanlardı. Daha kendi halinde olanlar da iç dünyalarında çeşitli sorunlarla boğuşuyordu. Yazar karakterlerine o kadar hakim, onları o kadar iyi tanıyor ve anlatıyordu ki insan şaşırıyordu. İş adamının da nasıl bir yaşantısı olduğunu biliyor, kapıcı ailesinin de. Öyle yüzeysel anlatımlarla değil, bir derinlikle; gereksiz ayrıntılarla değil, en can alıcı noktalarla anlatıyordu hikayesini. Yazarda bu ahlak bozukluğunu müthiş bir kavrayış vardı. Her şeyin farkında olan biriydi o. Çok görmüş, çok geçirmişti ve büyük bir dinginlikle anlatıyordu yaşananları. Toplumdaki çürümüşlüğün propagandasını yapmıyordu ya da ruhsal bir bunalım içinde değildi. Bir üniversite hocasının ders anlatması gibi, elindeki konuyu evirip, çevirip, sağını, solunu, her şeyini anlatıyordu. Buna rağmen bir anne sıcaklığı, kadın duyarlılığı da gözden kaçmıyordu. Ruh bilim, sosyal bilim, tarih ve hayat okulunu bilen, bunları özümsemiş, aşmış, gerçekten günümüze ait, modern bir yazar bulmuştum karşımda.
İşte bu anlatım biçimi insanda anlatılanların gerçek olduğu yönünde hiçbir şüpheye yer bırakmıyor, böylesine yozlaşmış bir dünya olabileceği için de can sıkıntısı yaratıyordu. Nasıl yaratmasın, iş adamı Sacit İlhan 40 yıllık karısını boşayıp kızı yaşında biriyle evleniyordu. Utanmadan gayri meşru çocuğuna 1. yaş gününde görkemli bir doğum günü partisi düzenliyordu. Genç bir mühendisken hızla yükseliyor ve zengin oluyordu. Bu arada insanın nasıl zengin olacağı da açıktı, yolu sosyalizmden geçmiş biri olarak, çok hoşlanmamakla birlikte bu pis işleri kanıksamıştı. Boşandığı karısı sıradan biriydi, ablasının onu yönlendirdiği söyleniyordu. Bu abla romandaki belki de en kötü kişiydi. Kız kardeşini sömüren, parayla erkeklerle olabilecek yaratılışta biri. Daha kimler kimler vardı, gerdek gecesi dayak yiyenler mi, beceriksizliğinden babalarından kalan mirası tüketip genç yaşta sefil bir şekilde ölenler mi hepsi vardı. Eli yüzü düzgün başarılı akademisyen kardeş de kendi içinde sorunlarla boğuşuyordu. Karısıyla sorunları vardı. Siyasete atılmış, kesin seçilirsin diye telkin edilmişti ama partisi barajı geçemeyince büyük bir darbe almıştı. Yazarın deyişiyle, onca donanımına karşın kızını bir küçük burjuva piçi olarak yetiştirmişti.
Bizler böyle hayatları bilmiyorduk, televizyon dizilerindeki daha sıcak ortamlarda büyütüldük. İş adamları bile bizden biriydi, karısı ve çocuklarıyla bizim gibi bir yaşantısı vardı, sorunları bile herkesin yaşadığı günlük işlerdi. Kapıcılar, katiller, sarhoşlar, kayınpederler; hepsi kendi halindeydi… Oysa bu romanda herkes ayrı bir dünyada, geçerli olan tek bir şey vardı, o da para, para ve yine paraydı. Belki de yeni dünya ile eski dünya arasındaki bir farktı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder