Geçen hafta Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un Die Zeit gazetesine verdiği demeç küçük çaplı bir tartışmayı beraberinde getirdi. Yazarımız burada, Türkiye burjuvazisine katlanamadığını, kendisini sinirlendirdiklerini, onlardan tiksindiğini, dar görüşlü ve bencil olduklarını söyledi. Kadınlara başörtüsü taktıkları için yukarıdan baktıklarını, kendi halkından nefret ettiklerini, askeri darbelerden ve Kürtlerin aşağılanmasından çekinmemelerini de eleştirdi. (Radikal, 17 Ağustos 2012)
Bu sözler son günlerin moda söylemine o kadar uymuş ki, yandaş medyanın her gün ve her gün sunduğu, şaşılacak derecede aynı fabrikasyon bir söylem gibime geldi. Örneğin anti militarizm adı altından laik ordunun darbe yapmasını önlemekten başka bir amacı olmayan “askeri darbe” söylemi; Özgürlük deyince başörtüsüne özgürlükten başka bir şey anlamayan, başı kapalı insanlara büyük bir zulüm yapıldığı düşüncesi hep açıklamada var. Laik kesimin tuzu kuru insanlardan oluştuğu, lüks apartmanlarda zenginlik içinde yaşadığı da Orhan Pamuk’un “burjuva” sözünde; başı kapalı olanların ise fakir ve zulüm gördüğü “halk” sözüyle dillendirilmiş.
Keşke büyük yazarımız biraz daha farklı bakıp ülkenin yaşadığı başkaca büyük sorunlara tercüman olsaydı. 3X4 eğitim sistemi, tutuklu gazeteciler, siyasiler ve öğrencilerin bulunması, adalet sisteminin siyasallaşması, Suriye’deki isyancılara destek sağlanması, heykellerin yıkılması, kitapların basılmadan toplatılması, kıdem tazminatının kaldırılması vs.
Son olarak bunları bir kenara bırakıp Orhan Pamuk’un haklı gördüğüm bir tarafını yazmak isterim. O da burjuva ya da küçük burjuva kesimden bazı kendini bilmez insanların başı kapalı ve dindar insanlara küstahça tavır aldıkları, onlarla dalga geçtikleri, aşağıladıkları gerçeğidir. Bu yanlış bir tavırdır. Sahip oldukları ayrıcalıkları halkın lehine kullanmalıdırlar artık. Halka tepeden bakmak yerine saygı duymayı, onları gericiliğin girdabından kurtarmayı düşünmelidirler. Birer halk ozanı olunmalıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder