17 Ocak 2013 Perşembe

Yüzündeki yara


Terk edilmek insanın işinden kovulmasına çok benziyor. Artık ne söylersen söyle, ne yaparsan yap kapı dışarıdasın işte, bitti, geri dönmen bir mucize, ister debelen, ister bağır, çağır ya da çok asil bir şekilde başın dik ayrıl, pek fark etmiyor, kapının dışındasın artık. Bütün emeklerin, yaşananlar, hepsi uçup gidiyor, masan, sandalyen, eşyaların, yaptıkların, senin sözün geçmiyor artık, karışamıyorsun, bir şeye müdahale edemiyorsun, dışarıdasın, orada başka bir yaşam sürüyor, sensiz. Konuşmamak için kendini tutuyorsun, zorluyorsun, ama konuşsan da ancak komik duruma düşersin herhalde. Artık dışarıda yediğin iş yemekleri ya da stresli kavgalar da yok. Yapayalnız ve bir boşlukta kalıyorsun; ama hayat devam ediyor. İş arama süreci çok daha başka bir sıkıntılı süreci kendinde getiriyor. Başvurular, mülakatlar, denemeler ve yanılmalarla geçiyor bu sancılı süreç ve hayat devam ediyor. Bazen o kapının da önünden geçiyorsun ya da aklına düşüyor, işsizsin ve de yalnız! Bir de çevrendeki insanların sana bakışı değişiyor sanki, toplum dışı yaratık oluyorsun birden ve uzak duruyorsun onlardan. Kimsenin vazgeçilmez olduğunu biliyorsun ama yine de vazgeçilmek ruhunu yaralıyor.



Ne güzel bir sözmüş bakalım, "Yiğitçe alınmış bir yara, soylu bir yara, onurun ve soyluluğun nişanıdır." ama işte karın doyurmuyor bu güzel sözler. Tüketim toplumunun çarklarına girince bir kere, Shakespeare okuyacağına Amerikan dizilerini izlemelisin! Yeni hayat orada, alabildiğince bir tüketim, haz, zevk var. Hayat o kadar kalabalıklaştı ki, kimse senin yüzündeki yarayı göremez. Eğlenmek lazım onlarla, dönen çarka kapılmak, sevişmek, gülmek... Biri seni terkettiğinde başka birini takmak koluna. Olabildiğince haz, zevk, tüketim... Mail, mektup beklemek de neymiş, iki satırlık tweetler, sms mesajları, face'ye eklemeler var artık, Foursquare'den yerini güncelle. Bütün yollar Roma'ya çıkar ne de olsa, bak bakalım kim varmış çevrende, Teodora ya  da Cleopatra gibi makyaj yapmış, kokular yayan bir kadın, gözleri sürmeli, Mısır'ın zehirleri var içerisinde, iç onu, çek içine. Çabuk ol, ABD başkanı, esmer Sezar Obama gelip alacak onu elinden, gül gül gül, kaybolup gideceksin, başın dönecek, düşeceksin tüketim çarkında...

fly Pan-Am
drink Coca Cola

15 Ocak 2013 Salı

Eğitimli gericilik


Sanayi devrimiyle birlikte bilimin önemi arttı ve bu yönde eğitim almış insan ihtiyacına bağlı olarak yeni bir aydın sınıfı oluştu. Bu yeni sınıf eğitimin getirdiği üstün niteliklere sahipti ve toplum içinde daha seçkin bir konumda bulunuyordu. Doğal olarak bu yeni sınıf, yeni toplumun öncülüğünü yapmak, eski değerlerden kurtulmak gibi bir konuma sahipti. Buna aydınlanma felsefesi dendi, yol göstericileri bilimdi. Eski değerleri (kadercilik, bilinemezcilik, boyun eğme vs.) savunanlar karşılarında pek fazla tutunamadılar -kavga uzun sürdü ama sonunda kaybettiler- ama sonradan yeni gericilik ortaya çıktı.



Türkiye de ister istemez sanayi devriminden etkilendi ve değişimi yaşadı. Önce yurt dışına eğitime giden Jöntürkler bir aydınlanma felsefesi ile geri döndüler ve ülkelerinde reform yapmak istediler. Onları ittihatçiler ve Cumhuriyet devrimi izledi. Eğitimli, aydın insanlar bizim ülkemizde de artış gösterdi. Köyünden şehre gelen gençler eğitim alıp yeni aydın sınıfa katıldılar. Elbette bu insanlar birçok gerici geleneğe karşı çıkıyor, şehirde yeni bir yaşam kuruyordu kendine. Erkekler eşlerini kendileriyle eşit görüyor, çocuklarını da bu aydınlanmacı felsefeye göre yetiştiriyordu vs.

Fakat bu noktada bir kırılma yaşandı, gerici düşünce bilmin ya da eğitim görmenin önemini kavradı, yaşanan revizyonda insanlar ideolojik tutuculuklarını değiştirmeden bilmin içinde yer aldı. Böylece bazı gerici kadrolar yoğun bir eğitime tabi tutuldu, tüm üniversite olanaklarından yararlandırıldılar, daha ileride akademik unvan kazandılar, yurt dışına gönderildiler. Aldıklarıeğitimin niteliği bir yana, fakat o aydınlanmacı felsefeye hiç bulaşmadılar. Kendi konularında ne kadar uzman oldukları, nasıl yabancı dil konuştukları yine bir yana, sorgusuz sualsiz Darwin’e karşıydılar, kitapların basımınıdurdurabiliyorlardı.