Ezbere dayalı, test sistemiyle gelmiş ilk ve ortaöğretim eğitiminden sonra üniversiteye gelen kişi burada da pek farklı olmayan bir ortamla karşılaşır. Derslere devam zorunluluğu vardır, koskoca profesör olmuş insanlar sınıfta yoklama yaparlar, kafa sayarlar imza sayısı ile derste bulunan kişi sayısı aynı mı diye kontrol ederler. Derslerdeki ezberci sistem üniversitede de devam eder. Sürekli teorik dersler vardır, uygulama ya göstermelik tarzda laboratuar ortamında yapılır ya da imkansızlıklardan hiç yapılmaz. Gerçek hayattan kopuk bir hale gelen derslere çoğu öğrenci de ilgi göstermez. Derslere olan bu ilgisizliğin bir nedeni de mezuniyet sonrasındaki belirsizlikle ilgili oluşudur. Yani kişinin gelecekte nasıl bir işte çalışacağı belli olmadığı için kendisini bu konuda geliştirme ihtiyacı içinde olmaz. Buna bağlı olarak öğrenciler vaktinin çoğunu kantinde geçirir, sigara içer, popüler şarkıları dinler, muhabbet eder, mecburiyetten derslere girer, pür dikkat dinlemez dersi, uyur. Ev ya da yurt ortamında yine çay, kahve, sigara eksik olmaz. Muhafazakar değilseler bazen de içki olur. Çorba, makarna, basit yemeklerle günü geçiştirirler, akşamları dizi izlerler, hafta sonları Okan Bayülgen ya da Beyaz Şov türü programların müdavimlerindendirler. Yine evde vizyondaki filmleri izleme alışkanlıkları da kesinlikle bulunur. Dört büyük takımdan birinin taraftarıdır ya da yerel takımları birinci ligdeyse onu da görmezden gelmezler. Erkekler arasında maç muhabbetleri, rekabet eksik olmaz, bahis kuponları doldurabilirler, kendilerini bu işe çok kaptıranlar da vardır, ikinci, üçüncü ligleri, İskandinavya'daki maçları bile takip edebilirler. Bu şekilde vize ve final haftaları gelir. Bu dönemlerde eve kapanıp yoğun bir şekilde ders çalışmak söz konusudur bu insanlar için. Böylece ezberlenen derslerle sınıflar geçilir. Genelde ilk seneler derslere biraz uzak durur öğrenciler, bolca avarelik yaparlar. Son sınıfa yaklaştıkça iş ciddileşir ve daha çok asılırlar, geçerler birer birer derslerini. Bunun yanında üniversite öğrencileri büyük maddi zorluklar yaşarlar, özellikle ilk yıllar dışarıdan gelenler için çok zor geçer. Yurt sorunu, ev sorunu, alışma sorunu derken yavaş yavaş çevreye adapte olmaya başlarlar. Ortalama üniversite öğrencisi bu yıllarda sefil bir yaşam sürer, çünkü ailesi zengin değildir, öğrenim kredisi ile aylık geliri biraz desteklenir, belki küçük bir burs da alıyor olabilir. Görünüşte yiyip içip yatar, fakat aslında tipik bir işsizdir, sadece temel ihtiyaçlarını karşılar, başka bir lüksü yoktur. Bunun sonucu olarak üniversite yaşantısını teorik bazı bilgilerle donatılmış olarak tamamlar; sosyal, insani, hatta mesleki becerileri bu dönem içinde gelişecek bir ortam bulamaz. Üniversite yıllarında bir sanat faaliyetinde, sportif çalışmada bulunmamış, böyle bir etkinlik içinde yer almamıştır. İzlediği tiyatro, müzik konseri sayıları bir elin parmağını geçmez. Ülke içinde ya da dışında seyahat etme, farklı mekanlar görme, çeşitli bilimsel çalışmalar, projeler içinde bulunma olanağı elde etmemiştir. Çevresine kayıtsızdır, olaylara izleyicidir, olumsuzlukları kanıksamıştır.
Mezuniyet sonrası iş yaşamında farklı bir dünya ile karşılaşır. Böylesine yetersiz bir eğitimin ardından iş yaşamının kuralları çerçevesinde kendisini mevcut şartlara göre geliştirir. Fakat alt yapı yetersizliği her zaman kendini hissettirecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder