En ünlü ve en üretken Rönesans sanatçılarının hepsi erkekti; kadın mimar yoktur; adı bilinen tek kadın heykeltıraş Properzia de' Rossi'dir (1490-1530). Ressam olarak çok ün yapmış birkaç kadın vardı. Üslupları açısından yapıtları birbirlerinden çok farklıdır, ama kariyerleri birçok benzerlikler içermektedir. Kadın ressamların çoğu ressam kızıydı. Adı bilinen en eski kadın ressamlardan olan Caterina van Hemessen (1528-1587'den sonra öldü) tablolarına "Caterina, Jan van Hemessen'in kızı" diye imza atarak bu ilişkinin öneminin farkında olduğunu gösteriyordu. Ressam kızı olmayanlar çoğunlukla aydın insanların veya aydınlarla veya sanat çevreleriyle ilişkileri bulunan küçük soyluların kızlarıydı. Birçoğu, ya en büyük kız evlattı veya erkek evlat bulunmayan ailelerden geliyorlardı ve dolayısıyla babaları onların kariyerlerine olağanüstü bir ilgi gösteriyordu. Kadın ressamların önemli bir çoğunluğu aristokrat ailelere mensuptu; oysa erkek ressamların çoğu esnaf ailelerden geliyordu. Kadınların çoğu kariyerlerine daha yirmi yaşına gelmeden başlamışlardı ve evlendikten sonra çok az sayıda resim yapmış veya resim yapmayı tamamen bırakmışlardı. Evlenenlerin çoğu ressamla evlenmişti. Kadın ressamlar, çok az sayıda kadın ressam olduğu zamanlarda çok daha başarılı oluyorlardı; çünkü o zaman bir yenilik olarak değerlendiriliyorlardı. Bu durum sanatıyla uluslararası bir ün kazanan ilk kadın italyan olan Sofonisba Anguissola (1532/5-1625) için geçerliydi. Anguissola, on yıl İspanya Kralı II. Felipe'nin saray ressamı ola rak çalıştı; bir portre ressamı olarak son derece ünlüydü. Lavinia Fontana (1552-1614) ve Fede Galizia (1578-1630) gibi onu model alan kadınlar hiçbir zaman onun kadar övülmediler ve sipariş aldıklarında insanlar onların bu başarılarına karşı öfkelerini açıkça dile getirdiler.
Kadınların çıplak erkek vücudu çalışmalarına izin verilmiyordu; oysa bu, içinde birçok figür bulunan büyük tarihi tablolar yapmak isteyen birisi için zorunlu sayılıyordu. Bu nedenle kadınlar genellikle portre ve az sayıda konu işleyen küçük tablolar veya 17. yüzyıla gelindiğinde, natürmort ve iç mekân sahneleri çiziyorlardı. Kadınlar, boyaların yaş sıva üzerine doğrudan uygulandığı duvar resmi yapma tekniğini de bilmiyorlardı çünkü bu tür çalışmalar açık alanlarda yapılıyor ve kadınlar için uygun kabul edilmiyordu. Edep ve ahlak kaygıları kadınların kullanabileceği yöntemleri ve konularını kısıtlıyordu.
(Sofonisba Anguissola)
16. yüzyıl ilerledikçe, ahlaki kaygılar kadın sanatçıların yapıtlarından çok daha fazlasını şekillendirdi. Katolik yazarlar dini tasvirlerin ortadan kaldırılmasını isteyen Protestanlara karşı, dini tasvirlere saygı gösterilmesini savunuyorlardı, ama onlar da insanın resmedilmesinde terbiyeye ve edebe uygunluk olması gerektiğini söylüyorlardı. Çıplaklık, hatta bebek İsa'nın veya martirlerin çıplaklığı bile onları özellikle rahatsız ediyordu, Michelangelo'nun Son Akşam Yemeği tablosundaki çıplak insanların bedenlerinin belli bölgelerinin boyayla kapatılmasını tartışıyorlardı. Tüm Avrupa'da dini ve seküler yetkililer kamu düzeninin ve edebinin tehdit altında olduğunu düşünüyor ve halkları ahlaklı veya edepli bir yaşam sürmeyen topluluklara veya şehirlere Tanrı'nın iyi gözle bakmayacağına inanıyorlardı. (Merry E. Wiesner-Hanks, Erken Modern Dönemde Avrupa sf 219-220 İş Bankası Kültür Yayınları 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder