İlkçağlardan bugüne her zaman önemli bir merkez olmuştur Trabzon. Persler burada büyük bir devlet kurup bütün Anadolu’ya egemen olmuşlar, ardından Roma ve Bizans’a geçen şehir yine merkezi özelliğini devam ettirmiştir. İstanbul’daki Latin istilasından sonra Bizanslı Kommenos hanedanlığı Trabzon’a geçerek burada Pontus İmparatorluğunu kurmuşlar ve uzun yıllar Moğol ve Türk saldırılarına karşın varlıklarını koruyabilmişler. Öyle ki şehir İstanbul’dan bile sonra 1461 yılında fethedilebilmiştir. Osmanlı döneminde önemli bir eyalet olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan Trabzon Müdafai Hukuk Cemiyeti ile ülkeyi oluşturan başlıca unsurlardan biri olma özelliğini bir kez daha göstermiştir.
Trabzon şehri son yıllarda önemli bir itibar kaybına uğramıştır fakat kimse bunun farkında değildir. Yeşil bir doğası vardır şehrin, her taraf yemyeşildir ama çarpık kentleşmeyle her yer beton yığınına dönmüş, halkın nefes alacağı bir yer kalmamıştır. Güzelim sahil şeridi yol yapılacak diye yok edilmiş, buradaki yürüyüş alanları ve çay bahçeleri ortadan kaldırılmıştır. Şu anda halkın toplu olarak gezebileceği şehirdeki tek yer neredeyse sayıları 3 kadar olmuş “Alışveriş Merkezleri”dir. Ülkemizde turistik yerlere otel, pansiyon gibi yerleşimler yapıp doğal güzelliğin mahvedildiği yerlere Trabzon’daki Uzungöl de eklenmiştir. İlçelerdeki, köylerdeki kilise ve manastır gibi yerler yıkılalı uzun yıllar olmuş, fakat geride kalan birkaç yer de halkın gazabına uğramış, fresklerin gözleri oyulmuş, duvarlarına yazılar yazılmıştır.
1955 yılında Türkiye’nin ilk üniversitelerinden biri Trabzon’a kurulmuştur, ODTÜ ve İTÜ’den sonraki 3. Teknik üniversitedir burası. Fakat böylesine eski ve köklü bir üniversite oldukça geri kalmış, pek çok istatistikte Türkiye’de ilk 20’ye bile girememektedir. Üniversitedeki siyasi, dost ahbap ilişkileri elbette bu başarısızlığın başlıca sorumlusudur.
Aynı şekilde bir zamanlar şampiyonlukları birer birer toparlayan, İstanbul takımlarının korkulu rüyası haline gelmiş, Avrupa takımlarını dize getirerek tüm ülkenin sevgisini kazanmış Trabzonspor’dan artık eser yoktur. 27 yıldır şampiyon olamadığı gibi, artık Avrupa kupalarında ilk turda elenmeyi bir alışkanlık haline getirmiştir. Ahde vefa dışında Trabzonspor’un sevilecek bir yanı da kalmamıştır. Futboldaki tarikat ilişkileri sayesinde bir gün şampiyon olsa bile Avrupa arenasında bir başarı sağlayamayacağı ya da iyi futbol oynayamayacağı gün gibi açıktır.
Artık Karadeniz’in dağlarında uyuşturucu otlar yetiştirilmekte, gençler arasında uyuşturucu kullanımı yaygın bir şekilde seyretmektedir. Trabzon Rusya’dan gelen kadınların pazarlandığı merkezlerden biri konumuna gelmiş, kumar oynamak da yine Trabzonlularla neredeyse özdeşlemiştir. Hırsızlık alıp başını yürümüştür, evimizin önünden arabamız çalınmış, kendi dairemize 1 kez, apartmana 5 kez hırsız girmiştir.
Rahip Santorini ve Hrant Dink cinayetleriyle gündeme düşen Trabzon’da, Trabzonlular bu durumdan pek rahatsız olmamıştır. Milliyetçi duygular cinayetlerin üzerini kapamıştır, bir Trabzonlu çıkıp şehir adına özür dilememiştir. Ama işte tam da bu özür, belki 100 yıl sonra gelecek bir özür, Trabzon’a yapılacak, ayakkabısı delik bir Hrant Dink heykeli şehrin itibarının geri geldiği, kaderinin döndüğü gün olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder